Sarıyer’in Ucunda Sessiz Bir Durak: Garipçe

0

İstanbul’un gürültüsü, korna sesleri ve koşturması geride kalıyor… Sarıyer’i geçtikten sonra yollar daralıyor, yeşil çoğalıyor ve tabelada tek kelime beliriyor: Garipçe.

Buraya vardığınızda İstanbul’da olduğunuza inanmak zor. Ne trafik var, ne yüksek binalar, ne de o alıştığımız kalabalık. Sanki şehirden koparılmış, Karadeniz kıyısına iliştirilmiş bir köy burası.

Taş evler denize doğru eğiliyor, eski kayıklar kıyıya çekilmiş. Limanda konuşmayan balıkçılar, çayını ağır ağır yudumlayan köy yerlileri var. Ve bir sessizlik… Rüzgâr bile burada biraz daha yumuşak esiyor.

Garipçe’nin tam kalbinde küçük bir meydan var. Çay bahçesi gibi görünse de daha çok bir “durak” aslında. Dinlenmek, bakmak, susmak ve sadece var olmak için. Balık lokantalarının önünden geçerken, deniz kokusuna taze ekmek kokusu karışıyor.

Denizin ucunda, Garipçe Kalesi duruyor. Yıpranmış taşları arasında tarih solunuyor. Kaleye çıktığınızda İstanbul Boğazı ile Karadeniz’in buluştuğu o mavi çizgiyi görürsünüz. Ve o çizgide insan kendi sınırlarını da görür.

Garipçe; Instagram için gidilecek bir yer değil bence. Orada ne vakit durmuş gibi hissettiren zaman, ne de size koşun diyen tabelalar vardır. Her şey ağır akar ama yerli yerindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir